İLK DÜĞMEYİ YANLIŞ İLİKLEMEK

Ocak 2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi gazetesi bölge temsilciliği görevimden ayrılarak, 2019 yılında kurduğum şirketimizin başına geçtim. İlk sayısını ağustos ayında yayınladığımız Medyaeli Dergimizin çok güzel geri dönüşleri oldu. Dergimizde elimizden geldiği kadar Karadeniz bölgesinin ekonomisini anlatmaya çalışıyoruz. Sürekli seyahat halindeyiz, şirketleri ziyaret ediyor, başarılarını ve sıkıntılarını dinliyoruz. Sonuç olarak, Lafı eğip bükmeye gerek yok. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Karadeniz’de de ekonomik sıkıntılar gittikçe derinleşiyor. Bolu’dan Çorum’a, Samsun’dan Artvin’e kadar hangi kente gittiysek sanayicinin sağduyuyu elden bırakmayan eleştirisi ve önerilerine tanıklık ettik. Elinizdeki ikinci sayımızda bunları detayları ile göreceksiniz.


Daha önce Türkiye buna benzer son krizi 2001 yılında yaşadı. Ancak arada çok önemli üç fark var:


•            2001’de krizden çıkış için rasyonel ekonomi politikaları kullanıldı ve kararlılıkla uygulandı. Halen yaşadığımız krizi ise, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ tezi körükledi ve içinden çıkılamaz duruma getirdi. İlk düğmenin yanlış iliklendiği yer burasıydı.

•            2001 krizi yerel bir kriz olduğu için ihracat pazarlarını büyütmek ve yeni pazarlar bulmak mümkündü. Öyle de oldu, devletin doğru politikası ile sanayici ihracata yüklendi. Kısa sürede fabrikalar yeniden açıldı, çarklar döndü, işini kaybedenler kısa sürede istihdama döndü.

•            2001’de doğru adımlar atılırken, yapısal reformlar da devreye sokuldu. BDDK, TMSF gibi düzenleyici ve denetleyici kurumlar oluşturuldu. Yabancı yatırımcıya güven verildi. Sonrası ise kendiliğinden geldi.


İki kriz arasındaki farklara göz attıktan sonra günümüze geri dönelim ve kısa bir süre önce açıklanan ve temennilerden öteye geçemeyen Orta Vadeli Plan’a (OVP) göz atalım. OVP’ye göre, 2027 yılında Türkiye’nin GSYH’nin 1 trilyon 770 milyar dolara, kişi başı milli gelirimizin ise 20 bin doları aşması temenni ediliyor. Yaşanan krizin yükünü çekenler böyle bir şeyi hayal dahi edemiyor. Fakat kâğıt üzerinde böyle bir şey mümkün. Çünkü bu hesaplamalar TÜİK’in de yardımıyla pekâlâ yapılabilir.

GSYH yıl içindeki üretiminin piyasada oluşan fiyatlarının toplamının dolara bölünmesiyle ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan rakamı da nüfusa böldüğünüzde dolar cinsinden kişi başına düşen geliri buluyorsunuz. 13 milyon yabancıyı da bu hesaba dahil etmediğinizde evdeki hesap çarşıya uymuyor. Milli geliriniz öyle bir artıyor ki şaşırıyorsunuz. TÜİK enflasyonu düşük göstererek reel alım gücünün düşmesini sağlıyor. Bir başka anlatımla maaşınıza zam geliyor, fakat fiyatlar daha fazla artıyor. Cebinizdeki çok para ile daha az mal alabiliyorsunuz. Doları serbest bırakmadığınız için cebinizdeki para dolar bazında yüksek görünüyor. Böylece

Kâğıt üzerinde bunu yapabilirsiniz, ancak reel piyasa böyle yürümüyor. Düşük tuttuğunuz kur nedeni ile ihracatçı zarar ediyor. Pahalı maliyetlerle ürettiği malda dünya ile rekabet edemiyor.

Çok da uzatmaya gerek yok, anlayacağınız işler kötü.

Görüldüğü gibi kâğıt üzerinde yaratılan refah hiç kimseye yaramıyor.

Vergileri arttır, kamu ürünlerine zam yap, fakat sanayici bunu fiyata yansıttığı zaman bağır çağır. Enflasyonu düşürmediğiniz sürece ekonomiyi düzeltemezsiniz. Fakat önce bunu gerçekten istemek gerekiyor. Bu ülkeye ‘Cary Trade’ için gelen sıcak para yerine doğrudan yatırımcı gelmeli.

Yabancı yatırımcı bilgilerin şeffaf olmadığı, adaletine güvenmediği ülkeye girmez. Doğrudan yatırımın yolu ise, temenniden öteye geçmeyen planlar değil, yapısal reformlardır.