AİLE....
Dünyaya gelişimizde, kimlerin anne, babamız olacağını bilmiyoruz.
Bulunduğumuz ortamda büyüyoruz.
Başkalarıyla kıyaslamadan, onların en bilge, sevecen ve fedakar olduklarına inanırız.
Taki çevresini gözlemleyip, farklılıkları idrak ettiğinde, içinden ince ince kırılmalar, öfke ve isyan durumu patlak verir.
Neden, niçin, niye gibi sorular beynimizi kemirmeye başlar.
Öfkemizi yenmek, kendimizi mağdur görmek haklılık payını artırıp vicdanına kilit vurmak istiyorsun.
Yaşamımız da, ne kadar uğraşırsak uğraşalım değiştiremeyeceğimiz durumlar vardır.
İşi, yaşadığın şehri, mesleğini, evini, duvarların badanasını beğenmedim deyip değiştirebilirsin.
Sadece kan bağın olan anneyi, babayı, kardeşi yok sayamazsın, olmamış gibi hayatına devam edemezsin.
Bir süre inkar edip ilerlemek istersin ama onlar aklının, kalbinin ve hayatının merkezinde kalacaklar.
Bunun seninle yada onunla değil, hayatın akışı bu şekilde uyarlanmış.
Oyunlar sadece tiyatroda, sinemada mı, gösterime giriyor sanıyorsun.
İşte yaşamın ta kendisi, kimi pamuk prensesi canlandırır, kimisi de kül kedisini,
Artık hangi masalın içinde doğmuşsan, o hikayeyi sen devam ettirirsin.
Aileni asla horgörme, iyi ve kötü yorumu yapma, aldığın bayrağı hangi dağın zirvesine dikmek istiyorsan oraya koş.
Onlardan bunu sorumlu tutma, eğer bir kavgan varsa onunla başetmesini öğren.
Kimsenin hayatı birbirine benzemez, tek yapman gereken herkoşulda seni seven ailene sıkı sıkıya sarıl.
Hiç kimse mükemmel değil, olması da, muhtemel değil.
Kopup ayrılmak yerine, düğüm atarak bağlarını sağlamlaştır.
Yoksayarak kaçmak yerine, olduğu gibi kabullenip, artsıyla, eksisiyle kaçıracağın zamanı düşün, sonradan sayfalarca "keşke" sözcüğüne ihtiyaç kalmasın.
Naciye Aksoy
22.11.2024
Cuma,12.58